24 Temmuz 2013 Çarşamba

Hayalperestim / G


Issız bir sokakta açıyorum gözlerimi. Üzerimde kurumaya yüz tutmuş kıyafetlerim… Başım, sırtım, kollarım, bacaklarım, dizlerim… kısacası her yerim ağrıyor. Yavaşça yerimden doğrulup yanımdaki duvara tutunarak ayağa kalkıyorum. Kafamı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. Hava kararmaya başlamış. Ne kadar zamandır bu sokaktayım? Bilmiyorum.

Küçük adımlarla hareket etmeye çalışırken, yürümüyor adeta kendimi sürüyorum. Hafif bir rüzgar esiyor ama hissettiğim, iliklerime kadar işleyen koca bir fırtına. Yürüdüğüm bu sokak hiç tanıdık gelmiyor bana. Hangi ülke, hangi şehir, hangi kasabadayım bilmiyorum. Bir önemi var mı onu da bilmiyorum.

Gözümde canlanan en son kare şiddetli yağmurda sığındığım, terkedilmiş bir evin avlusu. Başka bir şey hatırlamıyorum. Öncesi yok.

İçimde garip bir his var. Huzursuzum. Hiçbir şey hatırlayamıyorum. Sanki başımın ağrısı geçse, hafızamın üstüne çöken sis perdesi aralanacak ve her şeyi hatırlayacakmışım gibi hissediyorum. Şanslıyım, en azından bir şey hissedebiliyorum. Devam edebilirim o zaman yoluma. Yolum? Hangi yol? Bilmiyorum.

Huzursuzluk nefes alıp verişlerimi hızlandırıyor ya da her attığım adımda sarf ettiğim çabayla artan nefes alıp verişlerim beni huzursuz ediyor. Bunu tam olarak ayırt edemiyorum. Kalp atışlarım hızlanıyor, düşüyorum. Bayılmışım...

Gözlerimi yeniden açtığımda terk edilmiş evin avlusundayım. Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki, kendimi buraya zar zor attığımı hatırlıyorum. Etrafıma bakıyorum. Arkamda kocaman bir E harfi var. Bu ne yahu? Benim belki iki katı büyüklüğümdeki bu simsiyah E harfi de ne arıyor burada? Avluyu kolaçan ediyorum başka nasıl bir gariplikle karşılaşacağımı bilmeden. Bir köşede durmuş, adeta beni gözetleyen bir K harfi var. E ile neredeyse aynı büyüklükteki bu K, incecik bir fidanın arkasına saklanmış, beni gizlice izlediğini sanıyor. HA HA! Yemezler...

 -  Hey K! Nesin sen? Ya da kimsin mi demeliyim?

Bu ne yahu? Bir tür şaka mı? Koca koca harfler ve kırık dökük eşyalarla depoyu andıran bu avluda harflerle konuşuyorum resmen. Kafayı yemem an meselesi.

Yıllardır kullanılmadığı gün gibi aşikar, yediği yağmur sularıyla pas tutmuş bir de bahçe masası var bu avluda, ki en mantıklı şey şu an o bahçe masası benim için. Masanın altında küçücük bir g harfi var. Hafifçe kımıldadığı için fark edebiliyorum onu. Sinmiş masanın altına ama saklanmıyor... Onun da yağmurdan korunmak için burayı seçmiş bir hali var.

Sanki bir tür kare bulmacanın içindeyim ve harfleri bir araya getirip bir şifre çözmem gerekiyor. Öyle mi acaba? Bu kadar karışık mı aslında her şey? Ya da ben mi karmaşıklaştırıyorum? E, K ve G... EKG, EGK, KEG, KGE, GEK, GKE... Amaaan! Birleşince bir anlam çıkmıyor ki bunlardan. Neyse ne... Girdiğim gibi çıkarım ben bu avludan. İyi de bu avlunun girişi neredeki diye düşünürken arkamdan bir hışırtı sesi duyuyorum. Bu da nesi? Bir harf daha.

  - H! Gördüm seni. Kaçamazsın benden.

Bu harfler benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Birleşmiyorlar. Birleşince bir anlama gelmiyorlar. Sadece kafamdaki soru işaretlerine bir yenisini daha eklemekten başka bir işe yaramıyorlar. Avlunun içinde bir o yana, bir bu yana koşmaya başlıyorum. Bu harflerle ilgili algılayabildiğim tek şey; ben hareket ettikçe onların da benimle birlikte hareket ettikleri. Hepsi bu...

Bir amacım var, buradan çıkıp gitmek. Bulmam gereken şey, bir çıkış kapısı. Paslı masanın yanına oturuyorum. Şu an hem koşup hem de düşünebilecek durumda değilim. Kafamın içinde Ya kapıyı bulamazsam? Kapıyı buldum diyelim ya açamazsam? Ya o kapının kilidi kırılmışsa? Ya buradan hiç çıkamazsam?” gibi sorular yankılanıyor. Her saniye sorulara bir yenisi eklenirken, avluya saklanmış diğer büyük harfler de gün yüzüne çıkıyorlar. Kendi kendime sorduğum sorular beni tedirgin ettikçe, harfler üstüme üstüme geliyor. Nefes alamıyorum. Masanın altına girip gözlerimi sıkıca kapıyorum ve bu anın bir çırpıda geçmesini diliyor ve bekliyorum. Gözlerimi açtığımda değişen bir şeyin olmadığını görüyorum. Gözlerimi yeniden sıkıca yumup olduğum yerde çaresizce ileri geri sallanıyorum. Harfler üstüme geliyor, kapana kısıldım. Kafamın içindeki sorular avaz avaz bağırıyorlar. Kımıldayamıyorum. Her şey kontrolüm dışında gelişiyor. İçinden çıkılmaz bir haldeyim. İmdaaaaaaaaat!!!!!!!!!!

 - Buradayım ben, merak etme. 
 - Sen de kimsin? g? 
 -  Evet, benim. 
 -  İyi de sen kimsin? 
 - Korku, Endişe ve geçmişte yaşadığın Hayal kırıklıklarını bir kenara bırakmazsan buradan asla çıkamazsın. Benim kim olduğumu da ancak o zaman anlayacaksın.

Kendimden emin bir şekilde masanın altından çıkıyorum. Harfler bir anda şaşırıyorlar bu hareketime. Önce onları itiyorum bir kenara. Gitmek istemiyorlar ama artık eski baskılarını da hissetmiyorum üzerimde. Madem gitmiyorlar, ben de onları yanıma alıp yürümeye başlıyorum. O an bir ışık huzmesi avluyu aydınlatıyor ve ışığa doğru birlikte yürüyoruz. Peki g nerede?

.... Ayıldığımda ben kimim, neden bu ıssız sokaktayım, buraya nasıl geldim... her şeyi hatırlıyorum. Yığıldığım yerden doğruluyorum. Gün ağarmaya başlamış. Ellerim cebimde yürüyorum nereye gideceğimi bilerek ve önümde ne kadar uzun bir yol olduğunu hissederek. Sağ cebimde küçük bir kağıt var. O kağıdı hiç açmıyorum ama içinde ne yazıyor biliyorum... ‘Güven’

1 yorum:

  1. Henüz birkaçını okuyabildim, güvendim.

    Yazılar konusunda da endişe, korku ve hayal kırıklıklarının engelleyici olmaması dileğiyle.

    Teşekkürler...

    YanıtlaSil