26 Ekim 2012 Cuma

Hayalperestim / Mavi Balon

Güneş fazlasıyla bonkör bugün. Işınlarını gözlerimin taa içine dikmiş beni taciz etmekten çekinmiyor. Güneş gözlüklerimi takmamış olmama rağmen hiç rahatsız olmuyorum, hatta tuhaf bir keyif alıyorum bu sıcaklıktan. Işınların derimin içine işleyip, beni delip geçip vücudumdan ok gibi çıktıklarını hissediyorum. Ama canım hiç acımıyor. Kan mı? Hayır, etrafta kan görmüyorum. Adeta anne şefkatiyle okşuyor beni ışınlar, sonra da sessizce çıkıp gidiyorlar.

İçim huzur dolu. Sahil kenarında bir bankta oturmuş geçen gemileri ve irili ufaklı tekneleri izliyorum. Sadece önüme bakıyorum. Bakmıyorum gemilerin arkalarından. Sanki ben onların arkalarından bakmayınca onlar beni, bu şehri terk etmemiş oluyorlar.

Bileğime bağladığım uçan balon hafif bir esintiyle nazlı nazlı salınıp duruyor. Rengi mi? Tabii ki mavi, özgürlüğün rengi. Geçen çocuklar kıskanıyorlar balonumu. Elimden yanlışlıkla kaçırsam, sanki hepsi üstüne üşüşecekler. Ama onlar yakalayamadan uçup gidecek balon, biliyorum. Kaçırmamak için elimden, bağladım sıkıca bileğime. Geçenlerde aldığımız uçan balon yattım-kalktım, yattım-kalktım, yattım-kalktım artık uçmuyordu. Çok üzülmüştüm. Ben yanlış bir şey yapmamıştım ama bozulmuştu işte bir anda. Umarım bu balon da bozulmaz. Çok sevdim çünkü bunu.

İçim ne kadar huzurluysa ayaklarım bir o kadar huzursuz. İleri geri sallanıp duruyorlar. Evet, ayaklarım yere değmiyor. Öne eğilip ayaklarıma dikiyorum gözlerimi. Turuncu ayakkabılarımı giydirdi annem bugün. O kadar kırmızı ayakkabı alalım diye tutturmuştum ama yine beni dinlemeyip kendi istediğini aldı. Önce pek sevmemiştim ama sonra hoşuma gitmeye başladılar. Zaten anladığım kadarıyla çok havalıyım bu ayakkabılarla, herkes geçerken onlara bakıyor. Annem biliyor bu işi, bundan eminim.

- O kadar eğilme, düşeceksin.
Bu amca da kim? Ne zaman oturdu yanıma? Hiç fark etmedim.
- Düşmem ben. Kocaman kız oldum.
- Kocaman değilsin, ama olacaksın ilerde. Adın ne senin?
Annem hep yabancılarla konuşma derdi. En iyisi bir isim uydurayım. Hem eğer başka bir isimle kendimi tanıtırsam, ben de yabancı olurum ve o zaman bir yabancıyla konuşabilirim. Evet, bu fikri sevdim.
- Deniz.
- Kolundaki ne? Künye mi? Bakabilir miyim?
Kolumu uzatıyorum ve işte o an;
- Koca kız yalan söylemeye utanmıyor musun? Adın Deniz değilmiş.
- Amcacım sende bir karar ver. Koca kız mıyım, değil miyim?
- Annen nerede senin? Kimle geldin buraya?
- Yalnız başıma geldim. Bugün önemli bir gün. Bir kutlama yapıyorum.
Bu adamın elindeki ne? Defter mi? Ne yazıyor ki benimle konuşurken? Hep ben konuşurken not aldı, benim konuşmalarımı mı yazıyor defterine acaba? Ne oluyor? Kim bu adam? Ne istiyor benden? Korkuyorum.
- Ne kutlaması? Neyi kutluyorsun?
- ....................................................
- Neyi kutluyorsun? Bugün neden önemli?
- ....................................................
- Duymadın mı sorduğum soruyu? Bugün neden önemli?
- ....................................................
- Beni duyuyor musun?
Nefes alıp verişlerim hızlanıyor. Korkuyorum. Yalnızım. Güneş ilk andaki gibi ısıtmıyor içimi. Vücudumdan geçen ışınlar canımı acıtıyor artık.
- Doktor bey, gözlerimi açmak istiyorum. İçim sıkışıyor. Ne olur bana yardım edin.
- Tamam, sakin ol. Gevşe. Derin derin nefes al, ver. Evet, çok güzel. Devam et. Al, ver. Evet, çok güzel. Yavaşça açabilirsin gözlerini. Sakin ol. Burada güvendesin. İstersen bu seansı burada bitirelim, haftaya devam ederiz. Yormak istemiyorum seni.
- Teşekkür ederim doktor bey. Haftaya görüşürüz.

Yattığım yerden doğrulup çantamı alıyorum. Kapıya doğru yürüyorum küçük adımlarla. Ayağımda turuncu ayakkabılarım yok artık, sanırım mavi balonum da hiç olmadı. Bileğimdeki bu anlamsız iz ne peki? Artık buradan çıkıp gitmem ve düşünmemem gerek. Kapıyı açıyorum, bir adım atıp sonra bir an duraksıyorum. Kapının önünde mavi bir balon var. İçeri geri dönüyorum ve;

- Doktor bey, bugün benim doğum günüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder