21 Aralık 2011 Çarşamba

"Mutlu" son?

Evvel zaman içinde diye başlar masallar. Genellikle uzak diyarlarda yaşayan bir kadın, bir adam ve onların kavuşmasını engellemeye çalışan kötü kalpli bir kişinin veya hayvanın ütopik hikayesidir dinlediğimiz. Kötü kalpli kişinin kötülükleri ortaya çıkınca kavuşup mutlu olur kadın ve adam, belki de hiç ayrılmamacasına... Kim bilir? Yazılmış mıdır hikayenin devamı? Biliyor muyuz 40 gün 40 gece süren görkemli bir düğünle dünya evine giren kadın ve adamın hayatları nasıl devam etti? Mutlu oldular mı birlikte? Hiç sıkıntıları oldu mu? Hiç kavga ettiler mi? Hiç birbirlerini kırdılar mı? Hiç birbirlerine belki de sonradan pişman olacakları ağır hakaretler ettiler mi? Yoksa bu masalın bilmediğimiz devamı, iki tarafın mutsuz olup ayrılmalarıyla mı son buldu?

Hazır bu aralar kafam karışıkken, kafamdaki ve yüreğimdeki sorulara henüz cevaplar bulamamışken milyonlarca daha soru sorabilirim sanırım. Peki hepsi pesimist mi olur sorularımın? Tabi ki hayır... Boşanma ve ayrılma haberleriyle doluyken etraf-ki buna bende dahil, her ne kadar bu soruya 'evet' demek istesem de, önümüzdeki sene evlenecek olan iki yakın arkadaşımın hatrına hayır diyorum :)

Peki gerçekten hiç mi merak etmediniz masallardaki o kadın ve adama gerçekten ne oldu? Küçükken annem bana masal anlatıp "Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine" dedikten sonra, anneme önce "Kerevet ne anne?" diye sorardım. İkinci sorum ise "Ya sonra ne olmuş anne?" olurdu. Kerevetin ne olduğunu annem söylemiş miydi, şu an hatırlamıyorum. Ama az önce öğrendiğim kadarıyla "üzerine şilte serilerek yatmaya veya oturmaya yarayan, duvara bitişik, ayakları olan, tahtadan sedir" imiş.  Yani neymiş? Masal bitti, haydi uykuya :) Oysaki en merak edilen bundan sonrası değil midir? Çünkü artık sadece birini bulup bir ilişki yaşamak ya da yaşamaya çalışmakla bitmiyor. Dahası var. Ama bence önemli olan gerçekten mutlu oldular mı, onu öğrenebilmek. Çünkü hayatta yaptığımız bir çok şeyi (genelleme yapmak istemiyorum ama bence herşeyi) mutlu olmak için yapıyoruz. Türk Dil Kurumu mutluluğu "Genellikle insanların kendilerine en yüksek erek olarak koydukları değer" olarak tanımlıyor. Bu açıklamaya gore mutluluk ulaşılması gereken bir durum olarak algılanıyor. Oysa Konfüçyüs mutluluğu şöyle açıklar; "Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha alçakta. Oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır." Yani mutluluk erişilmesi kolay bir yerdedir Konfüçyüs'e gore. Önemli olan bizim bunu fark edip edemediğimizdir. Mutluluğu nerede ve nasıl aradığımızdır.

Peki nerede arıyoruz mutluluğu? Kendimizde mi? Eşyalarda mı? Uzak diyarlarda mı? Birinde mi? Birilerini değiştirmeye çalışarak oluşturduğumuz yeni kişide mi? Peki o yeni kişi nerede arıyor mutluluğu? Yeni kendinde mi yoksa eski kendinde mi? Yoksa onu değiştirmeye çalışanda mı? Yoksa artık başka yerlerde mi?

Mutluluğun beraber ve paylaşılarak yaşanması umulan evlilik ve ilişki durumlarında mutluluk için birlikte fedakarlık yapılması beklenmez mi? Her ne kadar masallarda bu özveri tek taraflı yani erkek tarafından yapılmış olarak gösterilse de, günümüz ikili ilişkilerinde ya da evliliklerde iki tarafında fedakarlık yapması bir ilişkinin olmazsa olmazı değil midir? Kim mükemmel ki eleştirilmeyecek kadar, mükemmel de bir ilişki yaşasın? Kim söyleyebilir sevdiği için özveride bulunmadığını ya da bazı şeylere sadece sevdiği için katlanmadığını? Bahsi geçen "bazı şeyler"in dayak ve şiddet olmamasını umuyorum tabii.

Önümüzdeki sene evlenecek olan arkadaşlarım için, "...ve evlenip 'sonsuza kadar' mutlu yaşamışlar" olan sonla bitiriyorum. Devamı onlara kalmış... Melih Cevdet Anday'a sormuşlar, "evlilik" nedir diye, şöyle demiş, "Eskiden kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi bir araya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabii o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O nedenle buna 'evlenmek' denirdi, şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde, yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik 'katlanmaktır'." Haydi o zaman "katlanın" arkadaşlar ;)




1 yorum:

  1. Bence mutluluk farkindalikla baslar. Bahsettigin gibi dogunun ve batinin bakis acisi, mutluluk tarifleri farkli. Cogumuz bu dogu-bati arasinda kalmislikla mutluluk arayisimizi somutlastiramamisiz. Bir arayis mi, yoksa yolculuk mu karar verememisiz. Sorun degil. Bence zaten hayat kadar genis ve bol tercihli bir yolda mutlulugu iki secenekten biri olarak gorup oyle kovalamak zaten hata olabilir. Farkindaliga tekrar parmak basmak istiyorum. Anlam ayiriminin ve bunun hangi baglamda mantikli geldigini olcmek bize kalmis. Nasil ki hayatta bazi seylere daha cok onem veriyoruz, ve bunu rahatlikla yapabiliyoruz mutlulugu da ayni rahatlikla elde edebilmemis ve farkinda olmamiz gerekiyor.

    Cunku sonucta ister kovala, ister cebinizde bul, mutlulugu farketmedikce hissedemezsin. Farkindalik icin de recete cok kolay, gozlerini dort ac ve dunyayi izle. Kendini izle.

    Ciftler icin de durum ayni. Cevrenizi izleyin, birbirinizi izleyin ve dert etmeyin. Cunku hersey olacagina varir, her ne kadar gunluk hayatimizda seceneklerimiz olup belirli yonlere gitmeye karar versek de. Bu kararlarin uzun vadede nereye cikacagini bilemeyiz. Yani aklimiz bizi ancak bir yere kadar goturebilir, gerisi kalbinize kalmis. Mutlu bir kalple, nerede olursan ol sevdiklerin seni birakmaz. Mutluluk da pesinden gelir.

    Mutlu birisi.

    YanıtlaSil